24 Aralık 2011 Cumartesi

2011'in Kitapları

Bu yıl 52.

  1. Hercule'un Oniki Görevi --- Agatha Christie 
  2. Koleksiyoncu ---John Fowles 
  3. Willoughby Ailes ---Lois Lowry 
  4. Acı Çikolata --- Laura Esquivel
  5. Wimpy Kid 3 --- Jeff Kinney
  6. Küçük Kara Balık --- Samed Behrengi 
  7. Türk Masalları --- Naki Tezel 
  8. Momo --- Michael Ende 
  9. Rüzgar Gibi Geçti --- Margaret Mitchell 
  10. Serenad --- Zülfi Livaneli
  11. Sokak Kızı --- Panait Istrati 
  12. Meleğin Oyunu --- Carlos Ruis Zafon 
  13. Pıtırcık'ın Bilinmeyen Öyküleri --- Sempe & Goscinny 
  14. Oğullar ve Rencide Ruhlar --- Alper Canıgüz
  15. Az --- Hakan Günday 
  16. İskambil Kağıtlarının Esrarı --- Jostein Gaarder 
  17. Bir Kadın Bir Erkek Bir Levrek İskeleti --- Solmaz Kamuran 
  18. En Mavi Göz --- Toni Morrison 
  19. Bülbülü Öldürmek ---Harper Lee
  20. Kirpinin Zarafeti --- Muriel Barbery 
  21. Senden Başka Yok - Marian Keyes 
  22. Fanfan -- Alexandre Jardin 
  23. Mary Poppins --- P.L. Travers 
  24. Mutlu Prens --- Oscar Wilde 
  25. Tom Sawyer --- Mark Twain 
  26. İki Şehrin Hikayesi --- Charles Dickens 
  27. Kızılcık Dalları - Reşat Nuri Güntekin 
  28. Üç Perdelik Cinayet --- Agatha Christie 
  29. Kırmızı Pazartesi --- Gabriel Garcia Marquez 
  30. Tatlı Rüyalar --- Alper Canıgüz 
  31. Çöl Çiçeği --- Waris Dirie 
  32. Montague Amcanın Dehşet Hikayeleri ---Chris Priestly 
  33. Agnes Grey --- Charlotte Bronte 
  34. Küçük Mucizeler Dükkanı --- Debbie Macomber 
  35. Roger Ackyord Cinayeti --- Agatha Christie 
  36. Hayatın Kaynağı --- Ayn Rand 
  37. Ruhlar Evi --- Isabel Allende 
  38. Amcam Oswald --- Roald Dahl 
  39. Charlie'nin Çikolata Fabrikası --- Roald Dahl 
  40. Bir Ben Vardır Bende Benden İçeri --- Emine Işınsu 
  41. Şahane Hatalar  --- Heather McElhatton 
  42. Doğu Ekspresi Cinayeti --- Agatha Christie 
  43. Neden Evansa Sormadılar --- Agatha Christie 
  44. Kalp Çarpar Beyin Böler --- Yankı Yazgan 
  45. Senin Gibi Biri --- Roald Dahl 
  46. İkna --- Jane Austen 
  47. Cerrah --- Tess Gerritsen 
  48. Çırak --- Tess Gerritsen 
  49. Oda --- Emma Donoghue 
  50. Kaplumbağa --- Roald Dahl 
  51. Bir Şeftali Bin Şeftali --- Samed Behrengi
  52. Tirza --- Arnon Grunberg  
ilk 3

  1. Bülbülü Öldürmek 
  2. Rüzgar Gibi Geçti 
  3. Ruhlar Evi
  4. Oğullar ve Rencide Ruhlar 
  5. Acı Çikolata 



20 Mayıs 2011 Cuma

Oğullar ve Rencide Ruhlar



 Bu aralar okuyacak şöyle muhteşem bir kitap arayan var mı? Varsa ne ala: Alper Canıgüz'ün Oğullar ve Rencide Ruhlar adlı fevkalade kitabından minik bir bölüm;

Karlar Kraliçesi, işi gücü hainlik ve fesatlık olan Laponyalı bir cadıymış. Sözü geçen pis karı öyle bir ayna yaptırmış ki, bu aynaya yansıyan tüm görüntüler güzelliklerini yitirir, iğrenç ve kötücül şeylere dönüşürmüş; dünyayı bir kez oradan görenler anında taş kalpli, berbat insanlar oluverirlermiş. 

Karlar Kraliçesi’nin çömezleri, dalgayı yer yüzünün her köşesine götürüp milletin suratına tutarlarmış. Kraliçe de bundan sapıkça bir zevk alırmış. Fakat uçarak seyahat ettiklerini çıkarsadığım bu geri zekâlı çömezler bir gün aynayı ellerinden düşürüp kırmışlar. Gelin görün ki, bu kaza hiç de insanlığın hayrına sonuç vermemiş. Tuzla buz olan aynanın tozları kuzey rüzgârlarıyla dünyanın dört bir tarafına dağılıp, onun bunun gözüne girmiş; ortalık bok heriflerden geçilmez hâle gelmiş. 

Kay adlı oğlan ile Gerda adlı kız, birbirine bitişik iki evin tavanarasında oturan iki ailenin sevimli çocuklarıymış ve birbirlerine bayılırlarmış. Karşılıklı odalarının pencere kenarında birer sandık dururmuş. Her iki sandığın içinde de aşklarının simgesi olan bir gül fidanı bulunurmuş. Bu ikisi yaz aylarında sürekli birlikte takılır, çayırlarda hoplayıp zıplar, çoğunlukla da birbirlerinin evlerine girip, pis günahları boynuna, herhalde bir takım haltlar karıştırırlarmış.

 Ne var ki kışın ana babaları onları sokağa bırakmadıkları için buluşup oynayamazlarmış. Üstelik pencerelerini kaplayan buz, birbirlerini görmelerini bile engellermiş. Ama onlar pes etmez, bir demir parayı şöminede ısıtıp cama dayarlarmış. Camın üzerinde oluşan küçücük deliğe gözlerini dayayıp birbirlerine bakarlarmış. O kadar saplantılılarmış yani. Ha bir de Gerda’nın durup durup söylediği bir şarkı varmış: ‘Güller açıp solacak / Gök meleklerle dolacak’. 

Tahmin edebileceğiniz gibi bir gün Kay’ın gözüne o aynanın zerrelerden biri kaçmış ve o sevgi dolu sünepe çocuk yerini soğuk, ukala bir seks manyağına bırakmış. Kısa süre sonra da basıp Karlar Kraliçesi’nin Laponya’daki sarayına gitmiş. Gerda da herhalde kendisiyle evlenecek başka bir salak bulamayacağından korktuğu için onun peşine düşmüş. Yol boyunca ne badireler atlatmış, ne insanlarla karşılaşmış. Hırsızlar, uğursuzlar, konuşan kargalar, lezbiyen büyücüler… 

Doğrusu bunlardan birinin hikâyesi bana dokundu azıcık. Onu anlatmadan geçemeyeceğim. Gerda oradan oraya sürüklenirken, meyve ağaçları ve her türden çiçeklerle dolu harika bir bahçesi olan evin kapısını çalmış. Ev sahibesi, iyi yürekli, yaşlı bir büyücüymüş. Kadın, hikâyesini dinledikten sonra Gerda’yı evine almış. Ona süper bir oda tahsis etmiş, karnını en güzel yiyeceklerle doyurmuş, saçlarını altın taraklarla taramış vesaire. Meğerim o da ne zamandır bir kızı olsun istermiş. Bu yüzden bağlanıvermiş Gerda’ya. Zaten homini gırtlak olan bir kız olan Gerda, ekmek elden su gölden yaşayıp giderken biraz da kadının büyülerinin etkisiyle nereden gelip nereye gittiğini unutuvermiş. 

Fakat büyücü kadın Gerda’nın o angut Kay için kendisini terk etmesinden hâlâ çok korkarmış. Gerda bahçede gezerken Kay ile aşklarının sembolü olan gülleri görüp de herşeyi hatırlayıvermesin diye bir gece gidip o güzelim bahçesindeki güllerin hepsini tek tek ezmiş. Ne var ki Gerda Yaşlı büyücünün üzerindeki bir gül işlemesini görmüş ve hafızası yerine gelmiş. Nankör, kadıncağıza yaptıkları için teşekkür bile etmeden ağlaya zırlaya oradan kaçmış. 

Bu arada Kay, Laponya’da gününü gün etmekteymiş. Karlar Kraliçesi, artık bunda ne bulduysa, bir dediğini iki etmiyormuş. Kay, otuzbir çekmekten artan vaktinin büyük bölümünde buzdan heykeller falan yapıyormuş. Gerda, Karlar Kraliçesinin ‘evde’ olmadığı bir gün pat diye çıkagelmiş. Haliyle, Kay’ın fena tadı kaçmış. Ne ki, kız oralı değilmiş. Kay’a sarılmalar, yavşamalar falan; yalakalığın bini bir para. Kay da bakmış kızın laftan anladığı yok, Allah yarattı dememiş, vermiş buna sopayı. Yer misin, yemez misin gibilerinden. Fakat karıda numara çok. Dehal başlamış, ‘Güller açıp solacak / Gök meleklerle dolacak,’ diye şakımaya. 

Bu şarkıyı duyan Kay’ın gözlerinden bir damla yaş süzülmüş. İşte o anda gözüne kaçan cam parçacığı da çıkıp gitmiş. O zaman dünyayı yine eskisi gibi görmüş, Gerda’yı ne kadar sevdiğini hatırlayıvermiş falan fıstık. İkisi birlikte, yaşadıkları onca maceradan sonra bile, dirhem olgunlaşmamış çocuklar olarak evlerine, ninelerinin dizlerinin dibine dönmüşler...


***Oğullar ve Rencide Ruhlar: Oku Oku