Yatarken sigarayı bırakıp uyanınca başlayanlar gibi, o kapıdan içeri girince hemen unutuyorum sözümü. Elimi kolumu dolduruyorum.
İlk başta benim kütüphaneciyim göremedim. Yarım saat sonra ben kitaplarımı seçmeye dalmışken geldi. Pazara gitmiş meğer. Pazartesileri burda sosyete pazarı var.
O sırada bir kadın geldi, şimdi adını hatırlamadığım bir kitap sordu. Kütüphaneci kadına döndü soğuk bir sesle: 'Bizde çok satanlar bulunmaz. Bir buçuk sene sonra ancak gelir.' dedi. Kadın da başka kitap bakmadan dönüp gitti.
Ben seçtğim üç kitabı aldım:
Bukalemunlar İçin Müzik - Truman Capote
İkaz - James Patterson
Toza Sor - John Fante
Hepsi de çok güzeldi.
Toza Sor aynen Charles Bukowski'nin de yazdığı gibi öyle sarıp sarmalıyorki elinden bırakmadan bitip gidiyor. Sonra da keşke daha yavaş okusaydım diye düşünüyorsun.
Derken bir gün bir kitap çektim, açtım ve kalakaldım.Birkaç paragraf okudum. Sonra çöplükte altın bulmuş biri gibi kitabı masaya götürdüm.Cümleler sayfada yuvarlanıyordu, kayıyorlardı. Her cümlenin kendine özgü bir enerjisi vardı.Cümlelerin özü sayfaya bir biçim veriyordu: sayfaya oyulmuşlardı sanki.Duygusallıktan korkmayan birini bulmuştum sonunda.Mizah ve acı olağanüstü bir kolaylıkla iç içe geçmişti.O kitabın ilk sayfaları benim için çılgın ve büyük bir mucizeydi.Evet, Fante beni çok etkiledi. C.Bukowski
Kısacık cümleler. Tertemiz bir anlatım. Etkilenmemek mümkün değil. Kütüphaneye teslim ettikten sonra kendim için bir tane sipariş edeceğim. Şimdi elime alıp kurcaladım, tekrar okumak istedim. Bakın, hak vereceksiniz:
Kalmaya karar verdim. Bir aylık kirayı peşin ödemiştim ve üst kattaki odayı denemek istiyordum. O gece orada uyudum ama ertesi sabah evden nefret ettim. Camilla ile ev düşün bir parçaşıydı, oysa onsuz sadece bir ev.